Polemik Üzerine Düşünceler
Üstad Cemil Meriç'ten
Üstad Cemil Meriç'ten
*Polemik
İrfanımızı istila eden, bulanık lafızlardan biri de polemik. Dilimize bir harami sessizliğiyle giren bu yabancı misafirlerin ifşa, daha doğrusu ispat ettikleri tek hakikat: aydınlarımızın havsalaya sığmaz gafleti. Her telkine açık, tembel ve serseri bir tecessûs... Nezleye yakalanır gibi ideolojilere yakalanıyoruz, ideolojilere ve kelimelere. Tanzimat nesli, hiç olmazsa bu bahiste, iffet ve haysiyetini korumuş. Kalktığını iddia ettiğimiz kapitülasyonlar, ruh dünyamızda yaşıyor, hem de bütün habasetiyle. Alafrangalık, zevki ve tefekkürü dumura uğratan bir kabuk.
Polemik, Yunanca'dan geliyor: Polemikosh savaş demek. Fransızca'ya 1584'te girmiş (Chanson polémique: savaş şarkısı). Hem sıfat hem isim. "Kamus-u Fransevi"nin verdiği karşılık: "Münakaşa-i kalemiyye"; TDK sözlüğünün: "Açık tarrtışma" Meydan-Larousse: "Oldukça sert nitelikte kalem tartışması," diyor.
Polemik de, Batı'nın bütün hastalıkları gibi, Tanzimatın açtığı yoldan giriyor, ülkemize. İmanın olduğu yerde savaşa yer var mı? Namık Kemal, Barika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar." diyor. Hangi barika-i hakikat? Polemik zekâların savaşıymış. Zekâlar birbiriyle savaş- maz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşı polemik. Eski bir inancı yok etmek isteyen yeni bir düşüncenin savaşı. Ve her mübariz kendi cephesinde muzaffer.
Polemiğin Batı'daki tarihçesine bir göz atalım: Hıristiyanlık yerleştikten sonra, putperestlerle eretiklere ateş püskürür. Hiç kimseyi ikna etmeyen bir lakırdı tufanı. Rönesans, "ilmi polemikler çağı. Terbiye kurallarını hiçe sayan bir savaş. 17. asırda polemik biraz daha kibarlaşır. Bununla beraber, "eskiler”le "yeniler" kavgası edebiyat cumhuriyetini birbirine katar. Bu kavga sona ererken, Batı edebiyatlarının en büyük kalem savaşçısı sahneye çıkar: Voltaire. "Candide" yazarı, bütün zaafları ve bütün ihtişamıyla burjuvazinin temsilcisidir. Hain, hayâsız, saldırgan ama yükselen bir sınıfın temsilcisi. Sonra İhtilal, gelişen basın ve siyasî polemik.
20. yüzyılda polemiğin tarihi, gazeteciliğin tarihi ile kaynaşır. Polemik demek "şahsiyat" demek, bir Fransız yazarına göre (Léon Daudet); düşünceleri ayakta tutan insanlardır; insanları yıkmadıkça düşünceleri sarsamayız. Aristophanes'den Hugo'ya kadar her büyük hicivcinin belli "vur abalıya"ları vardır. Şiddetsiz savaş olmaz. Öfke bazen için için kükrer, Pascal'ın "Bir Taşralıya Mektuplar"ında olduğu gibi. Bazen, ter ter tepinir, Voltaire'de olduğu gibi. Polemiğin ruhu samimiyet ve dürüstlük. Mübalağa, tersine tepen bir silah. Çatılan adamın meziyetleri de belirtilmeli. Önce en kesin, en karşı konmaz delille başlamalı yazıya İlk darbe öldürücü olmalı. Kavgada iltimasa yer yok. Düşman kazanmaktan korkmamalı diyor aynı yazar. Ne kadar kibar davranırsanız düşmandan kurtulamazsınız. Oysa zaferle taçlanan her savaş size yeni dostlar kazandırır: Düşmanlarınızın düşmanları.
İtalyan tiyatrolarının şiârı, çok defa polemiğin şiârı: "castigat ridendo mores" ("ahlaksızları gülerek cezalandırmak"),gülerek ve çok kere de öğreterek.
Polemiğin tuzu biberi: Küfür. Luther, Erasmus, Calvin tulumbacı gibi küfrederler. Namık Kemal'i okurken (bilhassa Mektuplarını) sık sık yüzümüz kızarır. Savaşçıda "nezaheti lisaniyye" aranmaz. Yumuşak kalplilik de olmaz polemikte. Ölüm bir mazeret değildir. Voltaire, "Yaşayanlara saygı borçluyuz az çok," diyor... "ölenlere tek borcumuz kalmıştır:Hakikat." İslamiyet, "Ölülerinizi hayırla yadediniz" buyurmaktadır, ölülerinizi yani sizden olanları. Yaşayanları yöneten ölülerdir. Demek ki, öldürülmesi gereken ölüler de var.